29 Eylül 2023 Cuma

Tosya'da Yeni Hastane Açılışı (1939)

 

Tosya’daki Yeni Hastane

Tosya 16 (Hususi) – Kastamonu’ya geldiği günden beri vilayet dâhilindeki imar işlerine büyük bir hız vermiş olan valimiz Avni Doğan ile fedakâr Tosyalıların himmeti ile vücuda getirilmiş olan hastane binası vali ile mebuslardan Suphi Dicle, Mehmet Rıza, Muharrem Celal Bayar ve vilayet encümen azalarının huzuru ile yapılmıştır. Vali küşat resminde bir nutuk söylemiştir.

18 Aralık 1939 – Vakit Gazetesi


28 Eylül 2023 Perşembe

Tosya'da İnkışaf ve Terakki (7 Eylül 1929)

 


TOSYA’DA İNKİŞAF VE TERAKKİ :

Harf İnkılabı Köyleri Kâmilen Cehaletten Kurtarmıştır.

Tosya 24 (U. Mu) – Kastamonu’nun 75 kilometre Cenubi Şarkisindeki Tosya’yı ikinci defa ziyaret ediyorum. Köy Kanununun azami muvaffakiyetle tatbik olunduğu bu kazanın çalışkan kaymakamı “Baha” Bey’i bu sene de köylülerinin başında buldum. Tosya kazasının ve Tosya köylerinin faaliyet rehberi olan Baha Bey, kazanın bütün köylerinin iyi yollarla ve daima görüşülebilen telefonlarla birbirine ve samimi mesaisi ile de bütün köylülerin kalplerini kendine bağlamış Baha Bey, her köylü kardeşinin hatırını, sıhhatini sorarak köylüsü ile fert fert meşgul olur.

Büyüklerinin istedikleri gibi Cumhuriyet gayelerini, Cumhuriyet imanı ile akidelerini köylüye neşreden köylüsünü her vesile ile her gün irşat eden bu çalışkan idare memuru takdire şayandır.

***

Tosya’da köyleri süratle ve rahatla otomobil içinde gezdim. Köylerde muntazam masalarda çatal, bıçak ve her türlü konfor içinde yemek yimek, köylerin kütüphanelerinde istenilen kitapları bulmak kabuldür. Köylerde okumuş, münevver köy kızları gördüm.

Ciye köyünde 13 yaşında gözlerinden zekâ fışkıran bir köylü kızı (Fatma) sorduğum suallere cevap olarak bana aynen şu sözleri söyledi.

-          Yazdığım bu yazıları, okuduğum bu kitapları hep Ulu Gazimizin sayesinde öğrendim. Biz köyler zengin [değiliz ama] rahat yaşarız. Köyde benim gibi erkek, kız çok kardeşlerim var.

Fatma vatanını, müncisini ve varlığını bilecek kadar yükselmiştir. Güzel bir yazı ile söylediklerini yazıyordu. Her köyde duyduğum yeni harfleri öğrendiklerinden, bu sayede cehaletten kurtulduklarından dolayı sürur ve şükran idi.

Tosya’da şimdi bir Köylü Bankası yapılıyor. Tosya’nın bu ihtiyacı temin edilir yollar ile, mektepler ile, gazeteler ile tam medeni bir mevcudiyet oluyor. Tosya’nın şimdi biricik şikâyeti postalarının hala Kastamonu’dan hayvanlarla nakledilmesidir.

Başmüdür Hüseyin Avni Bey bu çalışkan kazaya mutlak bu sene postayı otomobil ile naklettireceğini vadetti.

***

Tosya’dan Kastamonu’ya avdet ederken, zengin ormanlardan geçiyorum. Bu yükü servetlerimizden azami istifadeye de muvaffak olmayı temin ettim.

A. Fuat

7 Eylül 1929 – Cumhuriyet Gazetesi


27 Eylül 2023 Çarşamba

Tosyalı Küçük Hasan'ın Okuma Mücadelesi

Tosyalı Küçük Hasan

Çıktığı toprak Tosya… Bastığı toprak İstanbul… Arada kilometrolar. Gecenin karanlığında, güneşin kızgınlığında çıplak ayaklarla kilometroları aşıyor. Tren yolcusu değildir. Bazan merhametli bir şef dö trenin bir zaman misafiridir. Tren basamaklarından aşağı indiği dakikadan sonra, ayaklarını kanatan taşların, yırtık mintanından ciğerlerini donduran rüzgarların, küçücük kalbine korku veren karanlıkların misafiri, gecelerin yolcusudur.

***

Bilmece söylemiyorum. Gece karanlığında trenin ambarına saklanan, günün aydınlığında yalınayak taşları aşındıran korkular ve kaygılar içinde Tosya’dan İstanbul’a varan, Tosyalı Küçük Hasan’dır.

***

Aç, çıplak, parasız sokaklarda gezen serserileri, nebatatı bozan haşeratı toplar gibi polis topraklar… Hasan da bunların arasındadır. Hasan’ın bu serserilerden başka bir dileği var… Bu dileğin söyleneceği murad taşı, Belediye mektupçuluğu imiş…

***

Mektupçu soruyor:

-          Oğlum, sen nerelisin?

-          Tosyalıyım. Okumaya geldim. Mekteplere başvurdum. Almadılar. Anam, babam yok. Köyde üçüncü sınıfa kadar okudum. Bazan yaya, bazan trenle buraya kadar okumağa geldim.

-          Peki, amma, çocuğum, mekteblerde yer yokmuş. Seni memleketine gönderelim.

Hasan’ın içinde, Kutba varan arayıcının, varma ve yükselme hırsı, iman haline gelmiş bir aşkı var. İçinde kapatılan bu imanı, gözlerinden, anahtarı bozulmuş bir musluktan taşan taşkın bir su gibi göz yaşlarını akıtıyor.

-          Beni memleketime göndermeyin. Bana mekteb bulun… Okutun… Yahud da öldürün. Ben okuyacağım. Bir tarafa gitmem.

Mektubcu da kaygulanmış.

-          Seni bir defa da Maarif Müdürlüğüne gönderelim. Bakalım Daruşşafakada falan yer bulabilirler mi?

***

Hikâye söylemiyorum. Polisin peşinde kapı kapı dolaşan, okuma fırsatı arıyan çocuğun Tosya’dan İstanbul’a geldiğini gazetelerden öğrendim. Hasan, mekteb buldu mu bilmiyorum. Yalnız, Hasan mekteb bulursa iyi okuyacağını biliyorum. Çünkü Hasan’ı yalınayak başı kabak, kilometrolarla koşturan hırs; bir yükselme aşkı, bir tırmanma imanıdır. Amundsen’i Kutba, Pikard’ı Stratosfer’e çıkaran da bu imandır. Kaloriferli apartmanlarda, hayatın her fırsatı, her imkanı önünde olan çocuk, okumuyorsa mesulü bu kaloriferli apartmandır.

SABİHA ZEKERİYYA (SERTEL)

CUMHURİYET – 10 Ağustos 1935






25 Eylül 2023 Pazartesi

Osmanlı Döneminde Tosyalı Devlet Memurları : 11- Abdurrahman Hulusi Efendi

 

11-                 Abdurrahman Hulusi Efendi, Bayraktar-zade demekle mütearif Ömer Efendi’nin mahdumudur.

Bin iki yüz elli sene-i hicriyesinde [1835] (sene-i maliye 1250) Kastamonu vilayetinin Tosya kasabasında tevellüt eylediği nüfus tezkire-i osmaniyesi suret-i musaddakasında muharrerdir.

Muallim-i mahsustan mukaddemat-ı ulum-ı diniye ile sarf ve nahv-ı Arabi ve Farisi tahsil eylemiştir. Arabi ve Farisiye aşinadır. Türkçe kitabet eder.

Bin iki yüz yetmiş bir senesi şehr-i Ramazan-ı şerifinin dokuzunda Bursa müderrisliğine nail olup yetmiş üç senesi şehr-i Receb-i şerifi gurresinden yetmiş dört senesi Cemaziyel ahiresi nihayetine kadar Rumili Kazaskerliği tezkireciliği memuriyetinde bulunarak seksen üç senesi şehr-i Recebi’l-ferdinin yirmi üçünde rütbesi musıla-i Süleymaniye derecesine terfi ve seksen dört senesi şehr-i Ramazan-ı şerifinin gurresinde (15 Kanun-ı Evvel sene 83) bin sekiz yüz yetmiş iki kuruş maaşla uhdesine Sivas Mevleviyeti tevcih ve Zilkadaesinin on dokuzunda (1 Mart sene 84) bin beş yüz altmış kuruş tenzil ile seksen beş senesi şehr-i Şaban-ı şerifinin on sekizinde (3 Kanun-ı Evvel sene 84) mevleviyet-i mezkureden infisal ederek seksen yedi senesi şehr-i Receb-i şerifinin on beşinde muhreç payesi tevcih buyrularak seksen sekiz senesi Zilkadesi gurresinden (3 Kanun-ı Evvel sene 87) doksan senesi Cemaziyelahiresinin yirmi birine kadar (1 Temmuz sene 89) iki bin yüz altmış kuruş maaşla Kartal Kazası niyabetinde ve Zilkadesinin on beşinden (23 Mart sene 90) doksan bir senesi Zilhiccesinin ikisine kadar (26 Kanun-ı Evvel sene 91) dört bin yedi yüz elli kuruş maaşla Ankara vilayeti Divan-ı Temyiz Riyaseti’nde ve doksan iki senesi şehr-i Şaban-ı şerifinin on beşinden (2 Eylül sene 91) doksan dört senesi şehr-i Receb-i şerifinin gurresine kadar (30 Haziran sene 93) beş bin dört yüz on kuruş maaşla Tırnova ve doksan beş senesi şehr-i Receb-i şerifinin on beşinden (3 Temmuz sene 94) doksan altı senesi Cemaziyelevvelinin gurresine kadar (15 Nisan sene 95) dört bin beş yüz on kuruş maaşla İzmir ve doksan yedi senesi şehr-i Muharremu’l-haramının yirmisinden (21 Kanun-ı Sani sene 95) doksan sekiz senesi şehr-i Receb-i şerifinin beşine kadar (21 Mayıs sene 97) bin beş yüz kuruş maaşla Çekmece-i Sagir ve tarih-i mezkurdan Zilkadesinin dördüne kadar (15 Eylül sene 97) üç yüz bin beş yüz kuruş maaşla Çatalca ve tarih-i mezkurdan doksan dokuz senesi şehr-i Receb-i şerifinin yirmisine kadar (26 Mayıs sene 98) yine bin beş yüz kuruş maaşla Çekmece-i Sagir ve bin üç yüz senesi şehr-i Muharremü’l-haramının gurresinden (31 Teşrin-i Evvel sene 98) üç yüz iki senesi şehr-i Ramazan-ı şerifinin on beşine kadar (16 Haziran sene 301) muharreru’l-miktar maaşla yine kaza-i mezkur ve bin üç yüz üç senesi şehr-i Şabani’l-muazzamı gurresinden (21 Haziran sene 302) bin üç yüz beş senesi şehr-i Şabani’l-muazzamı gurresine değin (30 Mayıs sene 304) bin beş yüz kuruş maaşla Beykoz ve şehr-i Ramazan-ı şerifinin gurresinden (30 Nisan sene 304) bin üç yüz yedi senesi şehr-i Ramazan-ı şerifi gurresine değin (9 Nisan sene 306) üç yüz bin beş yüz kuruş maaşla Tekfurdağı niyabet-i şeriyelerinde bulunmuş ve üç yüz sekiz senesi şehr-i Ramazan-ı şerifinin dördünden itibaren (1 Nisan sene 307) şehri iki yüz elli kuruş tarik maaşı tahsis ve Zilkadesi gurresinde (23 Mayıs sene 307) bin beş yüz kuruş maaşla yine Çekmece-i Sagir Niyabet-i Şeriyesine tayin buyrulmuş ve doksan yedi senesi Şevvali gurresinden itibaren bir sene müddetle dört bin seksen beş k uruş maaşla bilad-ı hamseden Edirne mevleviyetini zabt eylemiştir.

Bulunduğu niyabetlerde müddet-i istihdamıyla kemiyet-i maaşını ve Kartal ve İzmit niyabetlerinden hasebi’l-icap azil ve üçüncü defaya Çekmece-i Sagir niyabetinde üç mah kadar bulunduğunu mutazammın tercüme-i hal varakası zahrına meclis-i intihab-ı hükkam-ı şer‘den muharrer derkenar ve Ankara vilayeti divan-ı temyiz riyasetinde müddet-i istihdamıyla kemiyet-i maaşını havi makam-ı fehamet-i ittisam-ı cenab-ı sadaret-penahi ile Maliye Nezaretinin makam-ı mualla-yı meşihat-penahiye meb‘ûs 17 Cemaziyelevvel sene 1310 ve 23 Rebiulahir sene 1310 tarihli tezkire-i cevabiyeleri ile Teşrifati-i Divan-ı Hümayunun müzekkiresi ve tarik ve Sivas ve Edirne mevleviyetleri maaşlarının maaşlarının kemiyatıyla muhreç payesinin tarih-i tevcihini mübeyyin muhasebe-i ilmiyenin 7 Kanun-ı Sani sene 308 tarihli derkenarıyla Bab-ı Fetva Sicill-i Ahval Şubesinin 15 Zilkade sene 310 tarihli müzekkiresi ve (…) ilmiyesinni tevcihi tarihlerini müşir meşihat-ı ülya mektupçuluğunun derkenarı ve nüfus tezkire-i Osmaniyesinin suret-i musaddakası asıl tercüme-i hal varakasıyla hıfz edilmiştir.

Fi 16 Rebiulahir sene 1313 ve fi 23 Eylül sene 1311 (8 Ekim 1895)


5 Eylül 2023 Salı

Tosya'da Deştimen - Suyolcu Beratı

Suyolcu (Deştimen) suyun kaynağından bulunup düzenli biçimde akıtılmasına kadar olan bütün faaliyetleri icra eden bir meslek dalıdır.  Tosya’da suyolculara kır bekçisi anlamına gelen deştimen ismi de verilmektedir. Tosya’da deştimen beratını yayınlamadan önce suyolcu hakkında kısa bir bilgilendirmede bulunalım istedik.

Suyollarının yapımı, bakım ve onarımı, korunması, suların ölçülmesi ve dağıtılmasıyla ilgili bütün işler bu meslek dalının çalışma alanını meydana getirir. Osmanlı toplum hayatında diğer bayındırlık hizmetleriyle beraber şehirlere su getirme işine de büyük önem verilmiş ve bu amaçla büyük harcamalara girişmekten kaçınılmamıştır. Devlet tarafından yaptırılan suyollarından başka bazı hayır sahiplerinin kurdukları vakıflar yoluyla getirdikleri sular da şehir sularına katkı sağlamıştır.

Suyolculuk Osmanlı Devleti’nin her yerinde faaliyet gösteren kaldırımcılık, köprücülük, taşçılık, dülgerlik, nakkaşlık gibi bir meslek dalıdır. Suyolcuların dışında suyollarının korunması için suyolu korucuları, bentlerin ve kaynak sularının korunması için bend muhafızları tayin edilirdi. Bunlar işin teknik yönünden sorumlu olmayıp sadece suyollarına tabiat ve insanlar tarafından gelebilecek zararları önlemek ve meydana gelen hasarları ilgililere haber vermekle görevliydi.

Suyolculuk ile görevlendirilenler hizmetlerinin karşılığında haraç, ispence, avârız ve tekâlîf-i örfiyye gibi vergilerden muaf tutulurdu. Suyollarını denetlemek, suyollarının bakım ve onarımını sağlamak, suyollarını korumak ve suların miktarını ölçmek ve suyu adaletle dağıtmak, yapılan harcamaları hesaplamak görevleri arasındaydı. Suyolcu tayin edilenlerin ellerine padişah beratı verilir, beratlarda isimleri, görevleri, kazançları, vergi muafiyetleri belirtilirdi. Bir suyolcu kadrosu ölüm veya feragat sebebiyle boşaldığı zaman yeri hemen doldurulurdu. Ölen suyolcunun oğlu varsa bu görev öncelikle ona verilir, yoksa gönüllü olan biri tayin edilirdi. Yeni suyolcuya getirildiği kadronun vergi muafiyetlerini gösteren berât-ı hümâyun verilirdi. Ellerinde padişah beratı olan suyolcular, vergi memurlarının baskıları karşısında şikâyette bulunabilmek için bu belgeleri gösterirlerdi.

Suyolculara vergi muafiyetlerinden başka yaptıkları işin derecesine göre belirli bir ücret verilebilirdi. Vakıf kadrolarında bulunan suyolculara maaşları vakıf yönetimi tarafından çalıştıkları gün sayısına göre ödenirdi. Bayramlarda ve dinî günlerde halkın diğer esnaf gruplarına olduğu gibi suyolculara da yardımda bulunulması ve hediye verilmesi âdettendi. Saraya bağlı bir suyolcu aylığı yanında günde bir çift fodula (ekmek), pirinç, zeytinyağı, soğan, tuz, fasulye, et, yağdan ibaret erzak ve mum alırdı. Vakıf suyollarında çalışan suyolcular vakıf kadrolarında bulunmasalar bile imâretten yemek yiyebilirlerdi.

Suyolcu suyun kaynağından bulunup düzenli biçimde akıtılmasına kadar olan bütün faaliyetleri icra eden bir meslek dalıdır.  Tosya’da suyolculara kır bekçisi anlamına gelen deştimen ismi de verilmektedir. Tosya’da deştimen beratını yayınlamadan önce suyolcu hakkında kısa bir bilgilendirmede bulunalım istedik.

Suyollarının yapımı, bakım ve onarımı, korunması, suların ölçülmesi ve dağıtılmasıyla ilgili bütün işler bu meslek dalının çalışma alanını meydana getirir. Osmanlı toplum hayatında diğer bayındırlık hizmetleriyle beraber şehirlere su getirme işine de büyük önem verilmiş ve bu amaçla büyük harcamalara girişmekten kaçınılmamıştır. Devlet tarafından yaptırılan suyollarından başka bazı hayır sahiplerinin kurdukları vakıflar yoluyla getirdikleri sular da şehir sularına katkı sağlamıştır.

Suyolculuk Osmanlı Devleti’nin her yerinde faaliyet gösteren kaldırımcılık, köprücülük, taşçılık, dülgerlik, nakkaşlık gibi bir meslek dalıdır. Suyolcuların dışında suyollarının korunması için suyolu korucuları, bentlerin ve kaynak sularının korunması için bend muhafızları tayin edilirdi. Bunlar işin teknik yönünden sorumlu olmayıp sadece suyollarına tabiat ve insanlar tarafından gelebilecek zararları önlemek ve meydana gelen hasarları ilgililere haber vermekle görevliydi.

Suyolculuk ile görevlendirilenler hizmetlerinin karşılığında haraç, ispence, avârız ve tekâlîf-i örfiyye gibi vergilerden muaf tutulurdu. Suyollarını denetlemek, suyollarının bakım ve onarımını sağlamak, suyollarını korumak ve suların miktarını ölçmek ve suyu adaletle dağıtmak, yapılan harcamaları hesaplamak görevleri arasındaydı. Suyolcu tayin edilenlerin ellerine padişah beratı verilir, beratlarda isimleri, görevleri, kazançları, vergi muafiyetleri belirtilirdi. Bir suyolcu kadrosu ölüm veya feragat sebebiyle boşaldığı zaman yeri hemen doldurulurdu. Ölen suyolcunun oğlu varsa bu görev öncelikle ona verilir, yoksa gönüllü olan biri tayin edilirdi. Yeni suyolcuya getirildiği kadronun vergi muafiyetlerini gösteren berât-ı hümâyun verilirdi. Ellerinde padişah beratı olan suyolcular, vergi memurlarının baskıları karşısında şikâyette bulunabilmek için bu belgeleri gösterirlerdi.

Suyolculara vergi muafiyetlerinden başka yaptıkları işin derecesine göre belirli bir ücret verilebilirdi. Vakıf kadrolarında bulunan suyolculara maaşları vakıf yönetimi tarafından çalıştıkları gün sayısına göre ödenirdi. Bayramlarda ve dinî günlerde halkın diğer esnaf gruplarına olduğu gibi suyolculara da yardımda bulunulması ve hediye verilmesi âdettendi. Saraya bağlı bir suyolcu aylığı yanında günde bir çift fodula (ekmek), pirinç, zeytinyağı, soğan, tuz, fasulye, et, yağdan ibaret erzak ve mum alırdı. Vakıf suyollarında çalışan suyolcular vakıf kadrolarında bulunmasalar bile imâretten yemek yiyebilirlerdi.

KONU :

Tosya’da bulunan Seydioğlu Vakfına ait suyun deştimen ve suyolcusu olarak Hacı Hasan’ın tayin edilmesine dair berat. 28 Ekim 1753

 


METİN:

Nişân-ı şerîf-i âlîşân-ı sâmî-mekân-ı Sultânî tuğrâ-yı garrâ-yı cihân-sitân-ı hakānî nüffize bi’l-avni’r-rabbânî hükmü oldur ki;

Medîne-i Tosya’da vâki merhûm Seydîoğlu Vakfı olan suyun deştibân ve suyolcusu olan işbu râfi‘u tevkî‘-i refî‘-i hâkânî el-Hâc Hasan nâm kimesne bi’l-fi‘l mutasarrıf olup bî-berât olmağla Dersaâdetimden Seydî (….defter kesik…) müceddeden berât-ı âlî-şânım virilmek bâbında kâdîsı nâibi Mevlana İsmail zîde ilmuhû arz itmeğin (….kesik…) üzere sadaka idüp bu berât-ı hümâyûn-ı saâdet-makrûnu virdim ve buyurdum ki;

Ba‘de’l-yevm merkûm varup (…kesik…) olan suyun kemâ fi’l-evvel deştibân ve suyolcusu olup hıdmet-i lâzimesin mer‘î ve müeddî kıldık(…kesik…) üslûb-ı sâbık üzere mutasarrıf olup vâkıfın rûhu ve devâm-ı ömr ü devletiyçün duâya müdâvemet ol bâbda taraf-ı âhardan bir ferd mâni‘ ve mezâhim olmayup asla fasl u taarruz kılmayalar şöyle bileler alâmet-i şerîfe i‘timâd kılalar tahrîran evâhir-i Zilhicce sene sitte ve sittîn ve mie ve elf  (30 Zilhicce 1166 – 28 Ekim 1753)

Be-makâm-ı Kostantıniyyeti’l-mahrûse (İstanbul)


Maraşi Abdurrahman Paşa ve Vakıfları (Yeni Camii)

Abdurrahman Paşa ve vakıfları: (Yeni Cami) H.S.KÖKER Resmi kayıtlarda “Mer‘aşî” olarak gösterilen Abdurrahman Paşa, Defterdar İbrahim Efen...